1 Mayıs 2013 Çarşamba

Zaman An'ları Çalar ve Bir Daha Geri Vermez...


Aylar öncesinden başlamıştım döneceğin günün hayallerini kurmaya. Hayat ne kadar acımasız bir kere daha anladım artık. 

Seni ilk tanığım gün; gözlerinin içi gülerek söylediğin bir cümle, günlerdir döner durur aklımda. Gözlerimi kapatmama gerek yok inan o günü, daha dünmüş gibi hatırlayabilmem için. Ben serin havada üşüdüğüm için içeride kalın renkli çoraplarımı giymiş yanına gelirken, Sen pencere önündeki koltuğun üstünde uzanmış, sıcacık gözlerle bana bakarak "Allah'ım iyi ki seni bana verdi." demiştin. Hala sesin kulaklarımda inan.. Ben nasıl üzülmeyim, nasıl canım acımasın söyle ne olur. Zamana mı yenildik sevgili.

Çok zaman geçmedi üstünden belki, o günden bugüne. Ama nasıl değişiverdi her şey, üstelik ben hala tıpkı o gün ki kadar aynı olduğum halde. Evet, artık alıştım. Alıştırdım kalbimi zorda olsa. 16 Şubat'ta gitti sevgili, Ve bir daha geri dönmedi. 

Artık bana kalan, ya sonsuza kadar yokluğuna alışmak, ya da ne olur dönsün diye Allah'a yalvarmak...

Sevmek Yetmiyormuş gideni döndürmeye...

11 Mart 2013 Pazartesi

Dil Yaraları.....


11.03.2013
23:00



Bu ayın 27.günü bizim 1.yılımız doluyor. Koskoca 1 sene... Evet zaman seninle öyle hızlı akıp gidiyor ki, nasıl geçtiğini anlamadığım, hayatımın en güzel, en anlamlı son yılıydı. Ve ilk defa kırdın bu gece kalbimi... Sana olan hislerim, sana bağlı benliğim öyle kırılgan, öyle hassas ki. Evet bazen çok zor anlarda yaşıyorum, sana hissettirmemek için kan kusup, kızılcık şerbeti içiyorum diyorum. Belki de sende aynı oyunu oynuyor olabilirsin üstelik. Ama benim kadar yaşamıyorsun bu hiçliği.. İçimdeki çığlıklar sessiz ve halsiz artık. Ve ben 24 gündür sensizim de üstelik..




10 Mart 2013 Pazar

Yokluğunun 23. Günü...





10.03.2013
21:50



Yanımda oluşun muydu beni sana bağlayan huzurla? Yoksa sen hep böyle soğuk sessizlik içindeydin de, ben mi farklı zannettim. Halbuki hislerim yanıltmayı sevmez beni.

Desen ki bana "sabret" ağla dök içini şu dört duvarın içine. Ağla! Yüzüne bakarken seni anlıyor zannettiğin zalimlere... Desen ki bana "Az kaldı geleceğim. Gelemesem de her zaman seninleyim." Biliyorum elbet seversin, çok seversin. Ama söyle; neden bunu dile dökmezsin?

Yüreğim isyanları basıyor çığlık çığlığa da, kimselere duyuramıyor ne çare? O kadar küçük ki mutluluğumun umutları, en iyi sen bilebilirsin; ben seni nasıl severim. Bilirsin belki de, birde hissedebilseydin keşke şu halimi.

Ama yok yok... Mesafeler, kör olası mesafeler aldı gitti seni benden. Şuraya geleceğin gün yazacaklarımı bekliyorum, hemde nasıl bir bilsen?

Ben ne zaman şımarık bir kız çocuğu olmuşum ki; senin sevginle, ilginle şımarayım? Hiç mi bilmez yüreğin yüreğimi, hayata tutunduğum senin varlığın değil mi?

Gittiğin günleri sayar olmak ne demektir benim için bilirmisin? Bugün yokluğunun 23. günü, sen hissettin mi? Çalan her telefona "inşallah sensindir." diye umut ederek bakmak! Her konuşmamızdan sonra telefonu kapatıp, yokluğuna isyan edip ağlamak! Şansızlığıma kızmak!

Ne kadar büyütüyorum seni kalbimde, gör işte! Belki de korkutuğunda buydu! Ama artık oldu... Bazen bende kızmıyor muyum kendime? Çok hemde çok. "Sen bu değilsin, bu kadar güçsüz değilsin." diyorum bazende.

Olmuyor işte! Kendime hakim olmaya çalışsam da, senin varlığın ruhumda daha büyük yer kaplıyor. İşte böyle ağlaya sızlaya günler geçiyor. Tıpkı tüm acıların geçtiği gibi..

9 Mart 2013 Cumartesi

Bir Sabah...



26.02.2013
Mecidiyeköy




Sen gideceğin yere varabilme çabasındayken, ansızın bir uğultu başlar kafanın içinde, hayatın sesi kesiliverir. Tutunduğun yere son gücünle, sıkıca sarıldığını fark eder; bir kapı açılsın ümidiyle bırakırsın kendini, yüzüne vuran buz gibi rüzgara... İnadına yürürsün; sana dönmüş bulanık yüzlere bakarak. Tıpkı bugüne kadar sana bakan gözlere, umarsız bakıp geçtiğin gibi...

Sonrası bir pes ediştir belkide, içini bulandıran çaresizlik dökülür dudaklarının arasından, sarı ve bulanıktır gördüğün; tıpkı insanlar gibi... Böyledir işte yok olup gitmeler; ya kendi içine hapsolur bitersin, ya da bir başına yalnız sonsuzluğa erersin...


4 Şubat 2013 Pazartesi

Ömürlük Seçimler

İnsan başına gelmeyince, gözüyle görüp yaşamayınca anlayamıyormuş sahiden. Eskiden beridir söylerler, anlatırlar hani bu evlilik kurumunu. En başından söyleyeyim ki benim fikrim; insan kendisini ne kadar tanıyorsa, mantığını ne kadar kullanabiliyorsa o kadar doğru kararlar alınır evlilik için eş seçmekte. 
Sözüm meclisten dışarı ama ne için evlendiğini yada evleneceğini bilmeli bence insan. Ha tabi diyeceksiniz belki "şartları biz seçemedik, bize sunulan buydu." Buna da katılırım haklıdır bu durumda olanlar. Sözüm size değil hiçbir zaman...

Benim bahsettiğim; aklı, mantığı, bulunduğu çevre...vs. her şey müsaitken hiç düşünülmeden seçilen uygunsuz eşlerdir. Herkes kendi bilir o ayrı ama bir ömür geçirilecek beraberlikte nasıl hiç tanımadığı birisiyle evlenebilir insan. Erkek mantığı apayrı tabi,ben düşünemiyorum sizin mantığınızla.

Mesela; evlenecek kadının güzelliği yeter mi bir ömür geçirmeye? Yada güzel yemekler yapıyor olması mı? Ben bile kadın halimle korkuyorum, oyun değil bu bir ömür yani. Oysa ki bizim toplumumuzda en son korkması gereken kadın değil mi? Ne de olsa adam çalışır, evine bakar mantığıyla düşünürsek..

Yok yok... Hiç bana göre değil. En iyisi ben yine bildiğimi okuyayım, sizde kendi bildiğinizi. Hepimizin düşünce şekli farklı tabi saygı duyarım. Ama bir ömür geçirilecek insan paylaşımcı ve vicdan sahibiyse gerisi teferruat gibi geliyor sanki...

Zamansız zamanlar

Hayat bazen bizi öyle zamansız yakalar ki, ne yapacağımızı, ne diyeceğimizi hatta bazen ne düşünmemiz gerektiğini bile anlayamayız. Herkes gibi benimde oldu ve daha çok olacak belki bu gibi anlarım... 
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, doğru olsan olmuyor, yalan olsan olmuyor. İnsan kendisiyle bile çelişiyor. Tabi ki yinede kim kendini ne kadar zorlarsa zorlasın bir gün yine neyse asıl mayası, işte o oluveriyor.
İstediğin kadar kendini ifade etmeye çalış,çabala... Karşındaki seni kendi kapasitesi kadar anlamaktan öteye geçemiyor. İşte tamda bunları düşünürken dedim ki kendi kendime; beni anlamayanlara çene patlatacağıma, burada kendi köşemde huzur içinde yazayım içimdekileri de, anlayabilenler bilsin okusun...